Bozkurt-Lotus Davası
1926 yılında Midilli açıklarında meydana gelen bir deniz kazası Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk uluslararası davasına dönüştü. İstanbul’a gitmekte olan Fransız Lotus gemisi Türk bandıralı Bozkurt gemisine çarpmış ve sekiz Türk denizcinin ölümüne sebep olmuştu.
Bozkurt-Lotus Davası Kazası
2 Ağustos 1926 gecesi Midilli açıklarında seyreden Fransız ticaret gemisi Lotus, Türk gemisi Bozkurt ile çarpıştı. Çarpışmanın etkisiyle Bozkurt hızla Ege’nin sularına gömüldü. Denize saçılan mürettebatı kurtaran Lotus, İstanbul’a doğru yoluna devam etti. Ne var ki kaza esnasında sekiz kişi hayatını kaybetti.
Lotus İstanbul’a ulaşır ulaşmaz, Türk makamlarınca kovuşturma yapıldı. Tedbirsizlik ve ihmal yüzünden ölüme sebebiyet verme suçlamasıyla Lotus’un nöbetçi kaptanı Mösyö Demons ve Bozkurt’un kaptanı Hasan Bey tutuklandılar. Yargılama sonucunda Fransız kaptana 80 gün hapis ve 22 lira para cezası verildi. Fransa, Türkiye’nin bu tutumunu hemen protesto edip, Türkiye’nin yargılama yapamayacağını bildirdiyse de Türkiye kararından dönmedi.
Yeni bir durum ortaya çıkmıştı. Kaza uluslararası sularda cereyan ettiğinden Fransa, Türkiye mahkemelerinin herhangi bir yargılama yetkisinin bulunmadığını savunuyordu. Türkiye ise Fransa’nın bu tutumunu adlî kapitülasyonları devam ettirme niyetine bağlıyor ve kararından vazgeçmeyeceğini söylüyordu. Ama Türkiye, Fransa’nın da uygun görmesi halinde davanın Lahey Uluslararası Adalet Divanı’na götürülmesinin de kapısnı açık tutuyordu.
Aslında Türkiye, Uluslararası Adalet Divanı’ndan lehine karar çıkacağı konusunda tereddüt içindeydi. Çünkü daha önce Adalet Divanı’nın verdiği karar Musul’un kaybedilmesinde önemli rol oynamıştı. Şimdi yine benzer bir karar çıkabilirdi. Ama Adalet Bakanı Mahmut Esat Bey davayı kazanacaklarına dair Mustafa Kemal’i ikna ettiği gibi Türkiye’nin avukatlığını da bizzat üstlendi. Fransa öncelikli şart olarak Kaptan Demons’un serbest bırakılmasını istiyordu. Bilirkişi raporuyla 6 bin lira olarak belirlenen kefalet bedelini Fransa’nın ödemesiyle Demons serbest bırakıldı.
Lahey Adalet Divanı
İki tarafında uygun görmesiyle dava Lahey Adalet Divanı’na taşındı. Fransa’nın Adalet Divanı’nda cevaplanması istenilen temel soru şuydu: “Türkiye Kaptan Demons’u tutuklamakla uluslararası hukuka uygun hareket etmiş midir?” Fransa’ya göre uluslararası sularda yargı yetkisi bayrak devlette olmalıydı. Bundan dolayı Türk Hükümeti’nin Lotus gemisi ve kaptanı hakkında verdiği kararlar haksız nitelikteydi. Türkiye ise Fransa’nın aksine “Demons’un tutuklanmasının uluslararası hukuka aykırı yanı var mıdır?” sorusunu soruyordu.
Bozkurt-Lotus Davası Sonucu
Bozkurt-Lotus Davası 7 Eylül 1927’de Türkiye’nin lehine sonuçlandı. Uluslarası Adalet Divanı’nın verdiği karara göre “Uluslararası hukukta devletlerin yargı yetkisini açıkça sınırlayan bir kural olmayan konularda devletler yargı yetkisine sahip olduklarını ileri sürebilirlerdi.” Bu yorum Türkiye’nin hiçbir adli kapitülasyona bağlı kalmayacağı anlamına geliyordu.
Adalet Bakanı Mahmut Esat Bey, Mustafa Kemal’e verdiği sözü tutmuş ve Türkiye’ye ilk uluslararası davayı kazandırmıştı. Mustafa Kemal’in Mahmut Esat Bey’e hediyesi ise Bozkurt soyadı oldu.