Divanı Hümayun

Divanı Hümayun, Osmanlı Devleti’nin dahili ve harici meselelerinin istişare edildiği, siyasi, idari, askeri, örfi, şer’i, adli ve mali işlerinin görüşülüp karara bağlandığı, bu kararların divan kalemleri tarafından mühimme defterine kayıt edildiği, elçilerin ağırlandığı, Ulufelerin dağıtıldığı özellikle 15. yüzyılın ortasından 17. yüzyılın ilk yarısına kadar devlet yönetimine damgasını vurmuş en önemli kurumdur.

Divanın Kelime Anlamı

”Divan” adı Türkçe ’ye, Farsça ve Arapça yoluyla geçmiştir. Etimolojik kökeni Aramicedir.[1] Farsça’ ya bu dilden geçmiş ve yerleşmiştir.[2]  Öyle ki pek çok kaynak bu kelimeyi Farsça kökenli sayarlar.[3] İslam uygarlığının ilk devirlerinde Arapça’ ya da geçtiği ve tüm İslam devletlerinin siyasal diline girdiği için bu kelime Arapça sayıldığı bile görülmektedir.”[4]

Divanı Hümayun Nedir?

Divanı Hümayun, devletin dahili ve harici meselelerinin istişare edildiği, siyasi, idari, askeri, örfi, şer’i, adli ve mali işlerinin görüşülüp karara bağlandığı, bu kararların divan kalemleri tarafından mühimme defterine kayıt edildiği, elçilerin ağırlandığı, Ulufelerin dağıtıldığı özellikle 15. yüzyılın ortasından 17. yüzyılın ilk yarısına kadar Osmanlı Devleti’nin yönetimine damgasını vurmuş en önemli kurumdur.

Genel manada bu şekilde olan Divan-ı Hümayun “Boulos ’un gözünde hem bakanlar kurulu, hem devlet konseyi hem de yüksek mahkemedir ve son derece üstün yeri olan bir kuruldur.[5] Kreutel için Divan-ı Hümayun Devletin en yüksek makamlara sahip memurlarından oluşan, önemli hükümet işlerinin görüşüldüğü ve çetin hukuk sorunlarının çözümlendiği, hükümdar kuruludur.”[6] Divan-ı Hümayun ‘un görevlerini genel olarak günümüzle kıyasladığımızda, bugünkü Hükümet, Meclis ve Yargıtay’ın görevlerini yaptığını görüyoruz.

Belirtmekte fayda vardır ki kaynak sorunu Divan-ı Hümayun araştırmacıları için büyük beis oluşturmakta idi. Başlı başına Divanı Hümayunu konu alan araştırmaların sayısı çok azdır. Kaynak olarak Belgeler, Kanunnameler, Osmanlı yazarlarının tarihleri, Osmanlı Yazarlarının Devlet örgütüyle ilgili eserleri, Klasik Batı Eserleri ve Seyahatnameleri ve Modern Araştırmalardan faydalanılmıştır.

“Devlet hayatını ilgilendiren işlerin ve sorunların belli kurumlarda görüşülüp karara bağlanması, bütün devletlerin duyduğu doğal bir ihtiyaçtır.”[7] Dünya üzerinde yönetim mekanizması olmayan bir devletin varlığı ne mümkündür. Tarihte devletlerin doğal bir ihtiyacı olarak doğan bu organlara örnek verilmesi gerekirse İngiltere’de Privy counsil, Fransa’da Le coneil du roi tıpkı Divan-ı Hümayun gibi zorunlu bir gereksinimden doğmuştur.

Divanı Hümayun

Divanı Hümayun Tarihi

Divanı Hümayun, Osmanlı Devleti‘nin ilk dönemlerinden itibaren devlet işlerinin görüşülmesinden sorumlu organ idi. Bu sistem Osmanlılara İslam ve Türk -İslam devletlerinden geçmiş ve Anadolu Selçukluların divan-ı ile İlhanlıların divanı Osmanlı  Divan-ı  Hümayununu büyük ölçüde etkilemiştir.[8]

İlk divan sistemi Osman Bey ile toplanmaya başlamışsa da ilk vezirlik kurumu Orhan Bey ile başlamış ve gelişmiştir.  Divan-ı Hümayunun gerçek anlamda örgütlenmesi Fatih Sultan Mehmet ile olmuştur. Divan-ı Hümayun deyimi de Fatih döneminde kullanılmaya başlanmıştır.[9] İlk divanhane Fatih tarafından yaptırılmıştır. En mükemmel dönemine de Kanuni Sultan Süleyman ile kavuşmuştur. Fatih dönemine kadar padişahlar divan toplantılarına katılmışlar, divana başkanlık yapmışlardır. Fatihle birlikte bu adetten vazgeçilmiştir.  Bu dönemden itibaren divan başkanlığını padişahın vekili olan sadrazamlar yapmıştır. Divan toplantılarının bitiminde sadrazam toplantıda kararlaştırılan hükümleri padişahın onayına sunardı. Padişah hükümleri onaylardı.

Divan ilk kurulduğunda Cuma günleri hariç her sabah toplanırdı. 16.yüzyıl’dan  itibaren dört günde bir, 18. yüzyıl başlarından itibaren iki günde bir toplanmaya başlamıştır. 19.yüzyıldan itibaren sadece ulufe dağıtımı ve yabancı elçilerin kabulü için toplanmaya başlamıştır. Divan-ı Hümayun toplantıları padişahın kapısı önünde Divanhane denen salonda yapılırdı. III. Selim ile birlikte sadece önemli devlet meseleleri görüşülmüştür. II. Mahmut, Divan- ı Hümayunu kaldırarak onun görevlerini modern anlamda kurulan Meclis- i Hass-ı  Vükela‘ ya vermiştir. Hiçbir hukuki ve siyasi fonksiyonu kalmadan Divan-ı Hümayun devletin son bulmasına kadar devam etmiştir.

Osmanlı İmparatorluğu

Divanı Hümayun Tasviri

“1430’lu yıllarda II. Murad döneminde Osmanlı sarayını ziyaret eden Bertrandon de la Brocquiere katıldığı bir Divanı Hümayun toplantısı ile dönemin Divanı Hümayun toplantılarını şu şekilde tasvir ediyor:  “Birinci kapıdan geçtik. Kapı içeri doğru açılıyordu ve hepsi elinde değnek, otuz kadar kul (kapı muhafızı) tarafından korunuyordu. Biri izinsiz girmeye kalkarsa önce uzaklaşması için uyarırlar; direnirse ellerindeki değneklerle onu uzaklaştırırlar… Milano elçisi gelince kapının yanında oturtuldu. Ne zaman bir elçi gelse (hemen her gün bir elçi gelir), sultan kapıda divan kurar, bizim (Fransa’da kralın huzuruna kabul edilmek anlamında) ‘cour du roi’ dediğimiz şeye Türkler ‘Padişah Kapısı’ derler. Sultan içeri girdi ve yandaki bir divanhaneye gitti. Oturması için hazırlanmış kadife döşeli beş basamakla çıkılan bir sedirde, âdetleri üzere, terzilerin çalışırken oturdukları biçimde, oturdu. Sonra divanhanenin yanında başka bir yerde beklemekte olan paşalar gelip sultanın önünden geçtiler. Divanhaneye girdiler ve divâna katılması âdet olan herkes yerini aldı. Divanhanenin duvarı boyunca sultandan olabildiğince uzakta idiler.” [10]

Divanı Hümayun’da hangi din ve milletten olursa olsun halkın her kesiminden kadın erkek herkes başvurabilirdi.  Divân-ı Hümayun yüksek mahkeme olarak çalışmıştır. Osmanlı topraklarının herhangi bir yerinde haksızlığa uğrayan, zulüm gören, kadılar tarafından haklarında yanlış hüküm verilen, valilerden, askeri sınıftan ve idarecilerden şikayeti olan herkese divanın kapısı açıktı. Osmanlı Devleti’ni ayakta tutan en önemli unsur adaleti sağlamak olduğundan devletin en yetkili kurumu da bir mahkeme olarak çalışmıştır.

Divan-ı Hümayun ’da Vezir-i azam, Kubbealtı Vezirleri, Kazasker, Nişancı, Kaptanı Derya, Defterdar, Reis-ül Küttab, Rumeli Beylerbeyi, Yeniçeri ağası ve Şeyhülislam katılırdı. Bu kişilerin Görevlerini sıralarsak:

Divanı Hümayun Üyeleri

Padişah; Kuruluş dönemi boyunca divanın tabi başkanı idi. Fatih’ten itibaren divan başkalığını sadrazama bırakmış ve toplantıları perde arkasında izlemeye başlamıştır.

Sadrazam(Vezir-i azam); Padişahtan sonraki en yetkili kişi ve Padişahın vekilidir. Osmanlıdaki örfi hukuk Vezir-i azam sayesinde düzenlenirdi. Padişah sefere çıktığında yetkisi genişlerdi ve Divan-ı Hümayuna başkanlık yapardı. Sadrazam konaklarına “Paşa kapısı” veya “Babıali” adı verilir. ( Günümüzde Başbakana benzetebiliriz.)

Kubbealtı Vezirleri; Devlet yönetiminde sadrazama yardımcı olurlardı. Vezir sayısı önceleri sadece bir iken Kanuni devrinde bu sayı yediye kadar çıkmıştır. Bir kişinin vezir olabilmesi için beylerbeyi, sancakbeyi gibi görevlerde bulunması gerekiyordu.

Nişancı; Tapu Kadastro kayıtlarını tutardı. Emrindeki kalemlerle yazışmaları düzenlerdi.

Reisülküttap; Nişancıya bağlı olarak çalışan katiplerdendi ve 17. yüzyıldan itibaren dışişlerinden sorumlu olmuştur. ( Günümüzdeki İçişleri Bakanına benzetebiliriz. )

Defterdar; Anadolu ve Rumeli defterdarı olmak üzere iki defterdar vardı. Hazine ve malların kayıtları onun tarafından yapılırdı. Defterdar bütçeyi hazırlayıp padişaha sunardı. ( Günümüzdeki Maliye Bakanlığına benzetebiliriz.)

Şeyhülislam(Müftü); Dini konularda yüksek yetkilere sahip olan kişiydi. Osmanlı ordusu için savaştan önce Fetva çıkarırdı.  Şeyhülislamlık makamının etkili olması Osmanlı Devleti’nin teokratik bir yapıya sahip olduğunu gösterir. Şeyhülislamlar Kanuni devrinde sadrazamla eşit duruma gelmiştir. (Günümüzdeki Diyanet işlerine benzetebiliriz.)

Kaptanı Derya; Donanmanın başkomutanı idi. Denizcilikte atamaları yapardı, hüküm yazma ve tuğra çekme yetkisi vardı. Derya kalemine bağlı tımarların dağıtımını yapardı. ( Günümüzde amirale benzetebiliriz. )

Yeniçeri Ağası; İstanbul’un güvenliğinden sorumluydu. Yeniçerilere emir verirdi. Divan toplantılarına katılabilme yetkisi vardı. ( Günümüzde İstanbul Genel Müdürlüğüne benzetebiliriz. )

Kazasker; Divandaki davalara bakardı.  Önceleri bir tane iken sonraları Anadolu ve Rumeli kazaskeri olmak üzere sayıları ikiye çıkmıştır. İlk kazaskerlik makamı I. Murat devrinde kurulmuştur (1362).Kazaskerlik için Türk soyundan olma şartı aranıyordu. Kazaskerler kadı ve müderrislerin atama ve görevden alma işine de bakıyorlardı. ( Günümüzde Adalet bakanına benzetebiliriz.)

Reis-ül Küttab; On altıncı yüzyılda Divanın tabii üyesi olmuştur. Yazışmaları yapardı.17. yüzyılda Osmanlı Devleti’nin yabancı devletlerle ilişkileri artınca Reis’ül Küttab dışişleri görevine getirilmiştir.

Rumeli Beylerbeyi; Merkez Manastırdır. Anadolu Beylerbeyliğinden rütbece üstündür. Ülkenin yönetiminin kolaylaşması için I. Murat döneminde ihdas edilmiştir. Anadolu Beylerbeyliğinin merkezi önceleri Ankara daha sonra Kütahya olmuştur.

Divan-ı Hümayun, Osmanlı Devleti kurulduktan sonra yönetim alanındaki gereksinimden ortaya çıkıp devletin sonuna kadar varlığını sürdürmüştür. Her ne kadar 17.yüzyıldan sonra etkisiz bir konuma düşmüşse de Osmanlı’nın yönetim mekanizmasını oluşturan en önemli kurum idi. Dünya üzerindeki en büyük imparatorluklarından birini kuran. Türkler divan geleneğini Abbasîlerden aldığı kabul edilse de netice itibariyle divan kavramına yabancı değillerdi. Bugün kurulmuş olan tüm büyük imparatorluklara baktığımızda gücünü merkezi yönetiminin kuvvetinden aldığına şüphe yoktur. Osmanlıyı da Osmanlı yapan esas faktör Osmanlı devlet teşkilatı yani Divan-ı hümayun ve Devlet kurumları olduğu bir gerçektir.

Divanı Hümayun Bürokrasi Kalemleri

Beylikci kaleminin başında beylikci efendi var. Büro şefi gibi yazıya geçirilecek olan arzlar beylikci efendilerine getiriliyor. Kanuncu (uygulamanın kanunların uygunluğunu), mübeyyis(yazılmış olan bütün raporları editler) ve raportör (tahkikat yapıyor.) bunlardan geçer Beylikçi Efendi ye gelir. Uygun olduğu düşünürse gerçektir işaretini koyuyor. Ardından nişancıya gidiyor. Burada berat, ahitname, ferman en son buradan yürüklüğe giriyor.

Tahvil Kalemi, Kese yada nişan kalemi de denir. Vezir beylerbeyi ve yüksek rütbeli kişilerin tayin ve terfi işlerini yazan birim. Berat belgesi

Ruüz Kalemi: Tahvil dışındaki atamalarını gerçekleştiren birim. Katip ve şakir üç çeşit rumuz var

Ruüz Kalemi Ruüzü: Şeyhülislam, İstanbul kadıları, Eyüp, galata, Üsküdar  kadıları,

Ordu Ruüzü: Sadrzaman nezaretin olan vakıflar, cebece, topçu, rumuzlar, ordu seferdeyken görevlendirilenlerin kayıtlarının tutulduğu defter

Rikabı Hümayun Ruüzü: Avcı bölükleri, kapıcılar,

İkinci Ruüzü: İkindi divanda yapılan atamalar

Veziri azamlar sadrazamı ekrem iken, onun tevcih ettiği tımar ve zeamet kayıtları ayrı bir yerde kaydedilirdi.

Kâtiplik hizmeti genelde babadan oğula geçerdi.

Amedi Kalemi:  padişaha, vezir azam tarafından yazılacak olan telkiz takrir gibi ayrıca anlaşma suretleri elçi ve tercümanlara yazılan yazılar bu kalemde yazılır. reisülküttabın birinci dereceden özel kalem müdürü idi.

Divanı Hümayun Hocaları: Haceganı divanı hümayun olarak biliniyor, ilk zamanlarda bu unvan divanı hümayun daire katiplerine verilmiş daha sonra bu sınırları genişlemiştir.

Hazine-i Evrak (arşiv): Arşivleme işi Osmanlı Devleti’nin kuruluşuyla başladığı söylenebilir. Günümüz anlamıyla olmasa da bir kayıt sistemi söz konusuydu. Mustafa Reşit Paşa Hazine-i Evrak’ı kurmasıyla önemli ölçüde teşkilatlandı. Osmanlı’da kaydedilen belgelerin saklamasının en önemli nedeni hak ve kut anlayışıdır.  Belgeler, aylık, haftalık hatta vilayet olarak tasniflenip torbalarda saklanırdı.

Mühimme Defteri: Divanı Hümayunda müzakere edilen konuların kayıt edildiği defterler. Zabıt şeklinde değil alınan kararların sureti şeklindedir. En eski 16. yüzyılın ilk yarsısına ait. Ordu mühimesin sefer sırasın yapılan kayıtlar

Tahrir Defteri: bir yer fethettiği zaman fethedilen yerlerin kimlere tahsis ediğini kayıt edildiği defterler. İki şekilde icmal(özet) ve muahasa defteri (ayrıntılı) her ikisi de iki nüsha şekilde hazırlanıyor. Osman Bey dayanır Osman Bey’ini başarılı olmasının nedeni fethettikleri toprakları paylaşması olarak ifade ediliyor. Yazı çok önemli Şeyh Edebali yazı istiyor Osman Bey’den.

Kaynaklar

[1] Alfred von Kremer, Gulturgeschichte Orients unter den Chalifen, I, Wien, 1875, s. 64. (aktaran: Ahmet Mumcu, Divan-ı Hümayun, Phoenix Yayınevi, Ankara, 2007,s. XVIII.)

[2] 2 Ahmed tevhid, Divan, “istişare” 23(1324), s. 1057. (aktaran: Ahmet Mumcu, Divan-ı Hümayun, Phoenix Yayınevi,  Ankara, 2007, s. XVIII.)

[3] Örneğin İbn-i Haldun, Mukaddime (Çev. : Zakir Kadiri Ugan)I,İstanbul,1968,s. 619. (aktaran: Ahmet Mumcu, Divan-ı Hümayun, Phoenix Yayınevi, Ankara, 2007,s.  XVIII.)

[4] Örneğin Zenker’ e  göre bu kelime Arapçadır. Bk.: Jules Theodore Zenker,Dictionnaire Turc-Arap-Persan, II,Leipzig 1876,s. 448. Şemseddin Sami’ ye göre Arapçadır ancak Farsçadan gelerek “Arapçalaşmıştır.” Bk, Kamus-i Türki,Dersaadet, 1317, s. 646. Hüseyin Kazım Kadri’ye göre ise “Arapça ve Farsçadır”. Bk. Türk Lügati,II,İstanbul 1928,s. 273. (aktaran: Ahmet Mumcu, Divan-ı Hümayun, Phoenix Yayınevi, Ankara, 2007,s. XVIII.)

[5] Joward Boulos, Les Peuples et les Civilisations du Proche Orient V. , Le Proche Orient Ottoman (1517-1918), La Haye-Paris, 1968, s. 29. (aktaran: Ahmet Mumcu, Divan-ı Hümayun, Phoenix Yayınevi, Ankara, 2007,s. 14.)

[6] Richard F. Kreutel, Vom Hirtenzelt zur boben pforte, Graz-Wien-Köln, 1959,s.324.(aktaran: Ahmet Mumcu, Divan-ı Hümayun, Phoenix Yayınevi, Ankara, 2007,s. 14.)

[7] Ahmet Mumcu, Divan-ı Hümayun, Phoenix Yayınevi, Ankara, 2007, s. XVII.

[8] Recep Ahıshalı, Divan-ı Hümayun Teşkilatı, Ankara, 1999 s. 24.

[9] A.g.e., s. 24.

[10] Halil İnalcık, Osmanlı İmparatorluğu Klasik Çağ (1300-1600), İstanbul, 2010, s. 95.

Benzer İçerikler

Yorum

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir