Diyarbakır Kalesi ve Hevsel Bahçeleri
Diyarbakır Kalesi ve Hevsel Bahçeleri kültürel ve doğal güzellikleriyle gerek dünya gerekse de ülkemiz için eşsiz bir miras özelliğine sahiptir. Kalenin ilk yapısından günümüze pek az kalıntı ulaşmış olsa bile surları ve burçları ile Diyarbakır Kalesi 7 bin yıldır özgün kültürel ve tarihi yapısını korumaktadır.
2015 yılında Almanya’da düzenlenen 39. UNESCO Dünya Mirası Komitesi Toplantısı’nda, Diyarbakır Kalesi ve Hevsel Bahçeleri Kültürel Peyzaj Alanı, Türkiye’nin 14. miras alanı olarak UNESCO Dünya Mirası Listesi’ne kaydedilmiştir.
Hevsel Bahçeleri
Dicle Nehri’nin kıyısında bulunan Hevsel Bahçeleri, nehrin debisinin azalmasıyla oluşmuştur. Bahçeler zaman içinde Kürtçede sık ağaçlı anlamına gelen Hevsel, Esfel gibi isimlerle ifade edilmeye başlanmıştır.
Yedi bin yıl önceye dayanan, Hevsel Bahçeleri, ilk andan itibaren halkın kullanımına açık bir bahçe olarak özgün bir değer olarak dikkat çekmektedir. 30’dan fazla uygarlığın izlerini taşıyan bir bölgede 8 bin yıl gibi çok uzun süredir bahçe olarak var olmasıyla, Yalnızca tarımsal değer değil aynı zamanda kültürel ve tarihi olarak da özgün bir değere sahiptir.
Nehri’nin bereketli havzasındaki konumuyla adeta cennet bahçesini andırılmaktadır. Görenleri büyüleyen bir güzelliğe sahip bu bahçelerde ağırlıklı olarak tahılın ardından iriliğini güvercin gübresine borçlu olduğu söylenen ünlü Diyarbakır karpuzu, soğan, roka, marul, şeftali, kaysı, elma, erik, armut gibi sebze ve meyveler yetişiyor.
Hevsel Bahçeleri aynı zamanda geniş bir habitata sahiptir. 180’den fazla kuş türüne ev sahipliği yapan bu bahçe adeta bir kuş cennetidir. Kuşların yanı sıra susamuru, tilki, sansar, sincap ve kirpi gibi birçok hayvana da ev sahipliği yapmaktadır.
Hevsel Bahçeleri Nerede?
Hevsel Bahçeleri, Dicle Nehri’nin kıyısında, Diyarbakır Kalesi ile nehir vadisi arasında yer 700 hektarlık bir konumda bulunmaktadır.
Diyarbakır Kalesi
Diyarbakır kalesinin ne zaman inşa edildiği tam olarak netleştirilememiştir. Dicle Vadisinin kenarında yer alan kale, topografyanın şekline göre kentin etrafını kuşatmaktadır. Bazalt taşından inşa edilen kalenin yalnızca 6 kapısı günümüze kadar gelebilmiştir. Bu kapılar; batıda Urfa Kapı, güneyde Mardin Kapı, doğuda Yeni Kapı, kuzeyde ise Harput Kapısı’dır. Kalenin surları inşaat teknikleri, tasarımı, kaligrafik, motifler açısından pek çok sayıda uygarlıktan izler taşımaktadır. Surların yapımına ne zaman başlandığını net olarak bilinmiyor. İlk olarak, MÖ 3000-2000 yıllarında, şehrin doğusunu sınırlandıran Fiskaya kayalığının bulunduğu yerde küçük bir kalenin Hurriler tarafından inşa edildiği düşünülmekte.
Diyarbakır Kalesi, Roma imparatoru II. Constantinus tarafından MS 349’da onarılarak surlarla çevrildiği bilinmektedir. Daha sonra 362 yılında Sasaniler ile Romalılar arasında yapılan anlaşmayla, Roma’nın egemenliğindeki Nusaybin (Nisibis) Kalesi, Sasanilerin eline geçince burada bulunan Hıristiyan halk dinsel nedenlerle Diyarbakır’a göç ederek, kalenin batı kısmındaki düzlükte iskan edildi. Bu göçten sonra 367-375 yılları arasında kentin batı surları yıktırılarak Nisibis’liler suriçine alındı, böylece Diyarbakır Kalesi yeni biçimini almış oldu. Yeni surlarla genişleyen kentin yönetim merkezi olan ilk kale, Suriçi oldu. Abbasi, Mervani, Selçuklu, Artuklu, İnallı, Nisanlı, Eyyubi, Akkoyunlu ve Osmanlı dönemlerinde de önemini korudu ve yeni eklemeler yapılarak onarıldı. Suriçi’nin 16 burç ve iki kapı eklenerek ikinci kez genişletilmesi 1524-1526 yılları arasında Osmanlı Padişahı Kanuni Sultan Süleyman tarafından yapılmıştır. Daha sonra yapılan eklenti ve onarımlarla günümüzdeki son halini almıştır.