Mürtezika Nedir
Mürtezika, kökü rızıktan gelen bir kelimedir. Rızıklanan anlamına gelir. Osmanlı’da Mürtezika sınıfı vakıflardan yararlanan kişileri ifade etmek için kullanılırdı.
Mürtezika Sınıfı
Mürtezika nedir? Külliye, kül kelimesinden gelir ve bütün anlamında kullanılır. Osmanlı Devleti’nde külliye, bütün hizmet birimlerinin bir arada bulunduğu yapıyı ifade ederdi. Külliyelerde, cami merkezde olacak şekilde han, hamam, aşevi, eczane mevcuttu. Külliye sisteminin Osmanlı Devleti’nde önemli bir yeri vardı. Öyle ki Osmanlı şehirlerini İslam şehirlerinden ayıran en önemli etken külliyedir. Külliyeler bulundukları şehirlerin nüfusuna ya da külliyeyi yaptıran kişinin ekonomik durumuna göre değişmektedir. Külliyelerin çoğu vakıflara aittir. Bunun dışında padişahlar, sultanlar, şehzadeler, vezirler de külliye yaptırmıştır. Vakıflarla yaşayan bu tesislerde işçiler, memurlar vb. çalışanlar bulurdu. İşte bu kurumlarda çalışan halka mürtezika denirdi.
Mürtezika kökü rızıktan gelen bir kelimedir. Rızıklanan anlamına gelir. Genelde boş beleş olarak geçinen kişi anlamına gelmektedir. Mürtezikalar çalışıyormuş gibi gözüküp çalışmayıp vakıflardan yararlanan bir nevi beleşçi kişilerdi. Üstelik bunların sayısı da oldukça yüksekti. Günümüzde bir camide iki görevli olurken, Osmanlı’da ise bu durum farklıydı. Külliyelerin kapasitesine göre yüzlerce çalışanı olurdu. Camide en az 4-5 tane imam, 1 katip, 1 vaiz, 6 müezzin bulunurdu bu kişilerin yevmiyesi 4-6 akçe arasındaydı. Bunların yanında ihlaslananlar, aşirhan, teberekehan, yasinhan, amanehan, kandilci, hasırcı, noktacı ve temizlikçi bulunmaktaydı. Bunlar genelde 2 akçe almaktaydılar. Bunlardan başka 30 tane cüzhan vardır. Dolayısıyla her vakitte birisi bir cüz okumaktaydı. Bu kişiler 2 şer akçe alırlardı. Bunların dışında 10-15 müsellem bulunurdu ki bunlar camiinin müdavimleriydi. Bunlar 1’er akçe alırlardı. Bu sadece küçük bir kasabadaki bir tesiste görevli çalışanların sayısıydı. Ayrıca devlet bu kişilere üç öğün yemek verirdi.
Sosyal Yapıda Anlamı
Genelde Osmanlı tarihçileri bu durumu sert bir şekilde eleştirmektedir. İlk bakışta durum son derece doğru bir tespit olarak gözükebilir. Zira üretmeyen bir toplumun gelişmesi mümkün olamazdı.
Ancak Osmanlı Devleti sosyal bir devletti. Halkını Allah’ın emaneti olarak görüp koruyup kollardı. İste bu külliyeler sayesinde çift yönlü istihdam sağlanıyordu. Devlet halkı sokağa bırakmayıp az bir maaş vererek istihdam ediyordu. En düşük bir kadının 35 akçe aldığı bir zamanda bu insanlara sarf edilen meblağlar 1-2 akçe idi. Zira kırsaldan şehre gelenler için iş bulmak kolay değildi. Dolayısıyla insanlar hırsızlık, gasp, dilencilik yapacaklar ya da daha kötü yollara düşeceklerdi. Bu yolla devlet küçük meblağlar ile insanları kötülükten koruduğu gibi devlete zarar vermelerini de engellemekteydi. Üstelik insanlar bu sayede camiye de çekiliyordu. Bunların ailelerini de düşünürsek nüfusun önemli bir kısmını teşkil ediyorlardı. Dolayısıyla bu sistemin kasabanın gelişimine etkisi açıktır. Sonuç olarak mürtezika sınıfı her ne kadar zararlı görünse de toplumu ayakta tutmak için muazzam bir uygulama olduğu anlaşılmaktadır.