Osmanlı Devleti Saray Teşkilatı

Osmanlı Devleti’nin saray teşkilatı, imparatorluğun yönetiminde önemli bir rol oynayan bir yapıdır. Saray, padişahın ikamet ettiği ve devletin merkezi olarak kabul edilen yerdir. Saray teşkilatı, padişahın günlük işlerini yönetmek, devletin idari işlerini takip etmek ve hükümetin düzenli bir şekilde işlemesini sağlamak amacıyla oluşturulmuştur.

Osmanlı Devleti’nde saray teşkilatı, birçok farklı bölümden oluşmaktadır. Bu bölümler, padişahın hizmetinde çalışan ve farklı görevleri yerine getiren memurlardan oluşur. İşte Osmanlı Devleti’nin saray teşkilatının bazı önemli bölümleri:

  1. Harem: Padişahın eşleri, cariyeleri ve ailesinin yaşadığı bölümdür. Harem, padişahın özel hayatını ve aile ilişkilerini düzenlemekle görevlidir.
  2. Divan-ı Hümayun: Padişahın danışma kurulu olan Divan-ı Hümayun, devletin en üst düzey karar organıdır. Bu kurul, padişahın huzurunda toplanır ve devletin iç ve dış politikalarını belirler.
  3. Kapıkulu Ocakları: Osmanlı İmparatorluğu’nun askeri gücünü oluşturan Kapıkulu Ocakları, sarayın koruma birlikleridir. Bu birlikler, yeniçeriler, sipahiler, topçu ocakları gibi farklı kolları içerir.
  4. Enderun: Sarayın eğitim kurumu olan Enderun, padişahın hizmetinde çalışacak devlet memurlarının yetiştirildiği yerdir. Enderun’da öğrencilere çeşitli dersler verilir ve devletin farklı görevlerine hazırlanmaları sağlanır.
  5. Has Oda: Padişahın özel odası olan Has Oda, devletin en gizli ve önemli işlerinin görüşüldüğü yerdir. Padişah, burada danışmanlarıyla toplantılar yapar ve devletin yönetimine ilişkin kararlar alır.

Bu bölümler, Osmanlı Devleti’nin saray teşkilatının sadece birkaç örneğidir. Saray teşkilatı, padişahın günlük işlerini yönetmek, devletin idari işlerini takip etmek ve hükümetin düzenli bir şekilde işlemesini sağlamak amacıyla oluşturulmuştur. Saray teşkilatı, Osmanlı İmparatorluğu’nun yönetiminde önemli bir rol oynamış ve imparatorluğun güçlü bir şekilde ayakta kalmasına katkıda bulunmuştur.

Harem

İlk dönemdeki şehzade evliliklerinin siyasi ve politik olduğu görülmektedir. Anadolu beylerinin, Bizans imparatorlarının, Sırp ve Bulgar krallarının kızları ile evlenildi. Sonra ise harem sistemine geçilmiştir. Bu sistemle hanedanın kutsiyeti nedeniyle Türk kızları saraya alınmazdı. Taht üzerinde hak idealarının önünü geçmek için harem kadınları köle pazarlarından alınırdı. Esasen harem bir nevi Osmanlı soyunun devamını sağlayan çocuk üretim mekanizması mahiyetindeydi.

Haremin kelime anlamı girilmesi yasak olan yerdir. Osmanlı’da harem padişahın ve aile efradının yani padişahın kadınlarının, çocuklarının ve muhasipleri ile harem ağalarının oturduğu yerdi. Aynı zamanda hanedan soyun devamını sağlayan bir mahiyete sahipti. Bu mahrem olan yer hakkındaki bilgiler oldukça kısıtlıdır. Haremin ilk ne zaman kurulduğu bilinmiyor.  Genel olarak II. Mehmed döneminde teşkilatlandığı kabul edilmektedir. Edirne sarayında kısmen başladığı Topkapı Sarayı’nda da geliştiği görüşü yaygındır.  Osmanlı’daki harem sisteminin benzerlerini başka medeniyetlerde de görürüz. Bunun adı Hindistan’da perde, İran’da Enderun, Arabistan’da da haremdi.

Takriben haremde 700-800 cariye bulunurdu. Genellikle kuzeyli kadınlar olmak üzere esir pazarlarından satın alma usulüyle kadınlar alınırdı. Hizmet cariyeleri haricinde cariyelerin güzel olması şarttı. Saraya alınan kadınların Enderun siteminin biraz daha hafifine tabi olarak çok titiz ve ciddi bir eğitimden geçirilirlerdi. Dini bilgiler, Türkçe, nakış gibi eğitimler gördükleri gibi zarafet, nezaket, adap ve terbiyeye gibi konularda yetiştirilirlerdi.

Diğer taraftan ok sıkı bir şekilde gözetlenen saray kadınları ancak Karağalar nezaretinde dışarı çıkabilirlerdi. Harem dairesin padişahtan başka hiçbir erkek giremezdi[14]. Öyle ki hareme getirilen müzisyenlerin dahi gözleri bağlı olurdu. Hatta Harem bölümün bulunduğu taraftan denize dubalar çekilerek gemilerin dahi yaklaşmasına izin verilmezdi. Bundanlar dolayı Halil İnalcık burayı kadınlar manastırına benzetmektedir.

Haremde hiyerarşi en alttan yukarı doğru cariyeler, kalfalar, ustalar, odalıklar, ikballer, kadın efendiler ve en üstte Valide Sultan şeklindedir. Haremin idaresi haznedar usta vasıtasıyla yönetilirdi. Padişahın ilk kadını baş kadın olurdu. Diğerleri kıdemlerine göre sıralanırdı. Padişah kadınlarına kadın efendi denirdi. Padişah ile birlikte olup çocuk yapan cariyelere ikbal denirdi. Görüşme sürerse has oda, devam ederse Haseki Kadın, eğer Haseki Kadının oğlu tahta çıkarsa Haseki Sultan olurdu. Cariyeler 7-9 yıllık bir süre içerisinde eğer padişaha çocuk verememişse saraydan ayrılırdı. Bu genellikle saray dışından birisiyle evlendirilerek gerçekleşirdi.

Harem dairesi önceden Eski Sarayda idi. Yeni Saray kurulduktan bir süre sonra Yeni Saray geçmiştir. Harem, 1585’li yıllarda devletin merkezi olan Yeni Saraya taşınınca saray kadınları yönetimde etkili olmaya başladılar. Zira kadınlar salatanı olarak ifade edilen sürecin bu döneme denk gelmesi tesadüf değildir. Kadınlar saltanatı özellikle 17. Etkisini göstermiştir,  Safiye Sultan, Kösem Sultan, Rabia Gülnüş Sultan gibi isimler devlet içinde oldukça etkili olmuşlardır. Ayrıca sarayda İlk sultan unvanını kullanan kadın Yavuz’un eşi Ayşe Hafsa Sultan’dır. Hasekiler, paşmaklık denilen önemli miktarda bir gelire sahiptirler. Ayrıca valide sultanlar da 3 bin akçelik bir has toprak gelirinin sahibidir.

Haremin kapısında hadım ağalar bulunurdu. Bunlar haremdeki kadınların dışarıyla olan bağlantılarını sağlarlardı. Küçük yaşta Sudan ve Habeş’ten gelen siyahiler hadım edilerek bu görev için eğitilirlerdi. Haremde bulunduğu sırada padişahın hizmetini gören Çeşnigir usta, berber usta, kilerci usta gibi cariyeler bulunurdu. Haremdeki bölümler:

Külhan: Hamamdan sorumlu bölüm.

Kiler: Yemek ve yiyeceklerin saklandığı bölüm.

Hazine: Haremin alışveriş parası burada idare edilirdi.

Çamaşır: Çamaşırların yıkandığı bölüm.

Enderun

Esasında Enderun sarayın bir bölümüdür. Saraydaki eğitim mekanizması bu bölümün içinde olduğu için işleyen sisteme Enderun sistemi denilmiştir. Bu sistemle devletin ihtiyaç duyduğu asker ve idareciler yetiştirilirdi. Sistemin temellerinin Yıldırım Bayezid ile atıldığı rivayet edilir. Fatih döneminde tam manada teşkilatlanmıştır.

Enderun’a kan soyu olmayan, sıradan sadece padişaha bağlı olup onun bendesi olacak kişiler alınırdı. Türklerin dağlı olduğu itaate zorlanamadığı bilindiğinden enderuna alınmazlardı. Diğer taraftan Bosnalı Müslümanlar hariç[6] ki bunlara Poturoğulları deniyor Müslümanlar da alınmazdı. Bu durum Sultan Selim’e kadar böyle devam etmiş. Onunla birlikte çok istisnada olsa Türk kökenliler de alınmaya başladı.

Medresede (ilmiye) şeriat kanun doğrultusunda bir eğitim işlerken Sarayın okulu Enderun  (ümera) ise daha pozitif, medreseye göre daha laik bir sistemi vardır. Edirne sarayında bir enderun mektebinin var olduğunu biliyor olsak da en iyi enderun eğitimi Topkapı Sarayı’nda idi. Enderunda yetiştirilen bir kul için gelinebilecek en yüksek mevki veziri azamlık idi.

Sistem için İnsan kaynağı önceleri Pencik usulüyle ile yani savaşlardan esir edilen gençlerden sağlanıyordu. Ancak 1402 Ankara savaşı ve iç savaş sürecinde bu şekilde gençler temin edilmeyince devlet, yeni bir usule geçti. Devşirme sistemi olarak nitelendirilen bu yeni sistemde Osmanlı’ya dahil olan yabancı topraklarda yaşayan kırk hane başına bir erkek evlat alınırdı. Bu durum insan vergisi olarak da yorumlanmaktadır.

Turnacıbaşı ismiyle ifade edilen görevli ferman ile devşirmelerin alınacağı bölgeye gider. Seçilen bölgeden 40 haneden bir çocuk alınmak üzere görev ifa edilirdi. Seçim yapılırken oldukça titiz davranılıp güzel olan çocuklar seçilirdi. Tek çocuk olanlar, evli olanlar, Türkçe bilenler, sünnet edilmişler, aşırı uzun ya da kısalar, kel, fodul ve köseler alınmazdı. Ayrıca çok zengin ve çok fakir ailelerin çocukları alınmadığı gibi Yahudiler de alınmazdı. Çünkü askerlik için uygun niteliklere sahip oldukları düşünülmezdi. Alınan çocukların yaşı 8 ile 18 arasında değişmektedir. Çocukları alınan ailelerden üzülenler olduğu gibi bu durumdan gurur duyanlarda olurdu. Çocuğunu vermemek istemeyen aileler bir uzvunu sakatlamak ya da evlendirmek gibi çeşitli yöntemlere başvururlardı.

Toplanan çocuklar sürü denilen kafilelerle devlet merkezine gönderilir. İstanbul’a getirilen çocuklar İlm-i kıyafete, yani fiziki yapıdan karakter tahlili yapabilme bilgisine vakıf hocalar tarafından incelenir[7]. Burada seçilen çocuklar enderuna alınırdı.  Böylelikle enderunda tam bir seçkinler sınıfı oluşturulurdu. Diğer çocuklar ise Tük dili, örf ve adetlerini öğrenip daha sonra yeniçeri yapılmak amacı ile Türk köylülerinin yanına gönderilirdi. Bu usule Türk’e verme denirdi.

İlk günden itibaren psikolojik eğitime tabi tutulurdu. Saraya getirilen çocuk üç gün boyunca yalnız bırakılır. Kendisiyle kimse konuşmazdı. Bu bir çeşit arınma ayiniydi.

Enderun’a seçilen çocuklar İlk olarak kelime-i şahadet getirip sünnet edildikten sonra Türkçe adlar alıp dış saraylara gönderilirdi. Bu saraylarda kabiliyetli olan çocuklar seçilir Topkapı sarayında Enderun okuluna alınırdı. Topkapı’ya alınanlar burada mükemmel bir tahsil görürlerdi. Sarayda her koğuşun ve sınıfın fertlerinin kaydına mahsus defterler olup, bunların saray terbiyesi üzere yetişmeleri için, her koğuşta lala tabir edilen hocalar vardı. En üste oda haricinde dayak ve aç bırakma disiplin aracı idi.  Enderunlular, olgunluğu ve gücü ifade ettiğinden sakal bırakamazlardı. Fiziki eğitim[8] ile vücutları forma sokulurdur bu doğrultuda eğlenceli oyunlar[9] gerçekleştirilirdi. Öğrenciler her şeyden önce faziletli bir savaşçı devlete sadık bir Müslüman olarak yetiştirilirdi. Adab-ı muaşeret davranış ve tavır çok önemliydi. Zira o dönemde bir enderunlu duruşundan ve tavrından anlaşılabilirdi. 13-14 yıl süren eğitimler neticesinde kimliklerinden tam anlamıyla arınmış bir hale gelirlerdi. Eğitim gören Enderunlular sıraları gelince yetenek ve kabiliyetlerine göre çeşitli devlet işlerine tayin edilirlerdi. Bir kul için Vezir-i Azamlık gelinebilecek en üst noktadır.

Enderunda, devletin muhtelif makamlarına namzet olarak yetiştirilen çocuklara iç oğlanı denirdi. İç oğlanlarının maaşları ulufe gibi üç ayda bir verilirdi.

Birun

Birun, sarayın dışı, yani Babüs’saade haricindeki teşkilatıdır. Bu bölümün işleri çeşitli olduğundan, her birinin memurları da ayrı ayrı sınıflardandı. Burada görevli olan ilmiye sınıfı ile Birun ağaları denilen kişiler, sarayın hem harem, hem de enderun kısmının dışındaki yerlerde ve dairelerde bulunup, görevlerini yaparlar ve akşamları evlerine giderlerdi. Birun teşkilatına ait bütün tayinler, sadrazam tarafından yapılırdı.

  1. Ulema
  2. Eminler
  3. Kapıkulu Ordusu
  4. Üzengi Ağaları
  5. Müteferrikalar
  6. Bostancı Ocağı
  7. Has Ahır

Yenisarayın İçoğlanları ve Bölümleri

Yeni Saray’ın iç oğlanlarına Gılmanan-ı Enderun denirdi. Yeni Saray’da Enderun içinde altı bölüm mevcuttu. Bu altı odadaki iç oğlanlarının derece ve mevkileri birbirinden farklı olduğu gibi hizmetleri ve maaşları da çeşitliydi. Hepsi Babüssade’den içeri kısma hizmet ederlerdi. Bunların maaşları gibi yiyecek ve giyecek ihtiyaçları saray tarafından temin edilirdi.  Asıl işleri idarecilik konusunda eğitim almaktır. Bu görevler lüzumlu hallerde yapılırdı. Enderunun atamaları padişah tarafından yapılıdır. Padişahlar genelde günlük hayatlarını Has odalılar ve saraydaki dilsiz ve cücelerle geçirirlerdi. Bu gençler padişahın en yakınında bulunarak pratikte devlet yönetimini en iyi şekilde öğreniyorlar, diğer taraftan ise padişah ta yakın gelecekte devleti yönetecek kadroları her yönleri il tanıma imkanı elde etmiş oluyordu.

Büyük ve Küçük oda gılmanlarına dolama giydiklerinden dolayı dolamalı denirken bunun haricindekilere Kaftanlı ismi verilmişti.

Büyük ve Küçük Odalar

Bu bölüm bir nevi hazırlık sınıfıdır. Büyük ve Küçük odalar farkı mekan olarak büyük ve küçük olmasıdır. Bu odalar temel derslerin verilmesi görevini üstlenmiştir. Burada dil dersleri[10], Kur’an dersi, hattatlık gibi derslerin yanında öğrencilerin güreş, atlama, koşu, ok çekme gibi oyunlarla bedeni olarak da gelişimleri sağlanırdı. Bu oda mensuplarına dolamalı denilirdi. Sıraları gelince seferli ocağına terfi alırlardı. Terfi almaya hak kazanmayanlar ise sipah ya da silahdar bölüklerine çıkarılırdı.

Doğancı Koğuşu

Hane-i Bazyan da denilen doğancı koğuşu 40 kişilik bir cemaat idi. Avcı Mehmed bunları kaldırdığından olarak hakkındakiler bilinmiyor. Ancak bir kaynağa göre bu bölümden padişah avı için şahinler eğiten bir bölük vardı.

Seferli Koğuşu

Dördüncü Murad döneminde, Revan Seferi’ne giderken oluşturulmuştur. Evvelce görevleri enderun halkının çamaşırların yıkamaktı. Daha sonraları meslek gruplarının toplandığı bir oda haline getirildi. burada toplanmış: pehlivanlar, berber, tellak, keseci, hanendeler, sazedeler, cüceler, soytarılar. Bu bölük 1831’de lağvedilmiştir.

Kiler Odası

Fatih döneminde kurulmuştur. Padişah’ın yemeğinin pişirilmesi, sofrasının kurulması ve yemeğin servisinden Kilerci Başı sorumludur. Bunlardan başka meşrubat hazırlamakla ilgilenirdi. Ayrıca Kiler Koğuşu aynı zamanda eczacılık hizmetini üstlenmiştir. İlk nisan yağmurunu padişaha bunlar takdim ederler[11].

Hazine Odası

Fatih döneminde kurulmuş olup genel olarak 60 kişi bulunurdu ve mensuplarına hazineli denirdi.  Bu mevkide oldukça güvenilir kişiler bulunurdu. Hazinedar Başı ve Hazine Kethüdası Hazine odasının amirleriydi. Saray çalışanlarının ücretlerini verir. Kendi içinde 4 oda vardır. Silahların bulunduğu kumaşların bulunduğu basılmamış alın ve gümüşlerin bulunduğu.

Has Oda

Fatih döneminde kurulmuş olup genel olarak 40 kişi bulunurdu. Enderun içinde en saygın ve güvenilir konum burasıdır. Has odabaşı, silahtar, çuhadar, rikabdar, tülbent gulamı ve miftah gulamı. Has odadakiler saraydaki herkes ile konuşabilmek özgürlüğüne ve padişaha yakın olma imkanına sahiptiler.

Has odabaşı: Padişahın elbisesini giydirmek ve çıkartmakla görevli olup Padişah nereye giderse yanında bulunurdu.

Silahtar: Genel olarak padişaha ait silahları muhafaza ederdi. Ayrıca merasimlerde padişahın kılıcını ve tüfeğini taşıyarak hükümdarın sağ gerisinde yürüdü. Aynı zamanda padişahın yakın korumasıdır. Başında zülüf ve kırmızı kadifeli üsküf taşırdı.

Çuhadar: Tören sırasında Padişahın kaftan ve yağmurluğunu taşır.

Rikapdar: Padişahın üzengisini tutarak ata binmesine yardımcı oluyor.

Tülbend Gulamı: Padişahı sarığını muhafaza etmek ve taşımakla görevliydi.

Birun

Birun, Babü’s Sade’ye harici olan kısmı ifade eder. Buradakiler sarayın daimi sakinlerinden faklı olarak birun kısmındakiler akşamları evlerine dönerlerdi. Arzu ederlerse sakal dahi bırakabilirlerdi.

  1. Ulema
  2. Eminler
  3. Kapıkulu Ordusu
  4. Üzengi Ağaları
  5. Müteferrikalar
  6. Bostancı Ocağı
  7. Has Ahır

Ulema

Padişah Hocası: Şehzadelikleri zamanında ders verdikleri hocalar tahta geçtiklerinde padişah hocası olurlardı.

Hekim Başı: İmparatorluk dahilindeki doktorlar, cerrah, göz hekimleri nezareti buna aitti.

Cerrah Başı: şehzadelerin sünnetleri ve hadım ağlarının muayeneleri bunun vazifesiydi

Kehhal Başı:  Göz hekimi

Hünkar İmamı: Padişahların namaz kılarken kendisini uydukları zata denirdi.  

Münnecim Başı:

Eminler

Şerhremini:  Saray ve hükümete ait tamirat ve bina işleriyle meşgul olurlar.

Darphane Emini: Önceden Anadolu ve Rumeli’de darphaneler vardı. Fakat yaşanan suiistimaller nedeniyle I. Mahmud zamanında İstanbul’dan başka mahallerde para bastırma usulünü kaldırıldı. Darphanede kesilen paranın ayarını belirler kontrol ederdi. Darphane Emiri her sene değiştirilirdi.

Arpa Emini: Saray ahırlarının ihtiyacı olan ot ve arpa ile hayvanlarını levazımatını temin ederdi.

Matbah-ı Emini: Sarayı yemeklerinin hazırlanmasından sorumluydular.

Kapıkulu Ordusu

Yeniçeriler, Sipahiler, Silahtar, sağ-sol Ulufeciler, sağ-sol Garipçiler

Üzengi Ağaları: Padişahın yanında ata binerek törenlere katılır.

Yeniçeri Ağası: Güvenlikten sorumludur

Mirahur: Saraydaki atlardan atlarla yapılan tüm organizasyonlardan sorumluydu.

Kapıcaları Kethüdası: Bab-ı hümayın ve Orta kapıda bekleyen bütün kapıcıların amiri

Kapıcılar ve Kapıcıbaşılar:

Benzer İçerikler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir