Osmanlı Safevi İlişkileri
Osmanlı Safevi İlişkileri kısaca; Şahkulu Ayaklanması ile Osmanlı ve Safevi arasındaki ilişkiler kaynamaya başlamıştır. Yavuz Sultan Selim’in saltanatında Safevi Devleti ile ilk kez savaş çıkmıştır. 1514 yılında cereyan eden Çaldıran Savaşı‘nda yenilen Safevi Devleti, Osmanlı Devleti için bir tehlike oluşturmamıştır.
Genel Hatlarıyla Osmanlı Safevi İlişkileri
III. Mehmed devrinde başlayan Osmanlı-İran Savaşı devam ediyordu. Şah Abbas 1603 yılında Tebriz’i ele geçirmiş. Nahcıvan ile Revan’ı almıştı. Kars’ı da kuşatmıştı. Merkezden bölgeye destek gönderilemiyordu. Bu yüzden ilk tepki bölgenin savunma hattı olarak ifade edilen Erzurum, Van ve Çıldır (Kars) Beylerbeyliklerinden geldi. Erzurum Beylerbeyi Köse Sefer Paşa başta olmak üzere birleşerek Safevi ordusunun üzerine gidip Şah’ın çekilmesini sağladılar.
1604’te doğu cephesine Cağaloğlu Sinan Paşa tayin edildi. Ancak asker ve teçhizat bakımından son derece yetersizdi. Sinan Paşa’nın komutasındaki Osmanlı ordusu Revan’a doğru hareket etti. Fakat Şah Abbas’ın yol üzerindeki zahire depolarını yağmalatması sonucu serdar kışlamak üzere Van’a çekilmek zorunda kaldı. Akabinde Sinan Paşa, Şah’ın taarruzu üzerine Erzurum’a geçti. Böylece sefer mevsimi boşa geçirildi.
1605 yılına gelindiğinde Sinan Paşa Tebriz’i geri almaya çalıştı. Şah’ın üzerine yürüyen orduda öncü olan Eruzum Beylerbeyi Sefer Paşa’nın asıl ordudan ayrılarak yaptığı hücumda yalnız kaldığını gören Safevi ordusu karşı saldırıya geçip Sefer Paşa’nın kuvvetlerini mağlup edip ve Paşa’yı katlettiler. Bunun üzerine Osmanlı ordu önce Van’a daha sonra da Diyarbakır’a çekildi. Bu sırada Sinan Paşa Halep Beylerbeyi Canbulatoğlu Hüseyin Paşa’yı orduya geç katıldığı gerekçesiyle idam ettirince büyük bir isyan çıktı. Bu olaydan kısa bir süre sonra da Şah Abbas Şirvan, Gence ve Şemahi’yi zapt etti.
Celali İsyanlarının Anadolu’da tehlikeli bir hal alması, doğuda Safevilere karşı önemli bir askeri operasyona olanak vermiyordu. Nihayet Celali meselesini büyük ölçüde bertaraf eden Sadrazam Kuyucu Murat Paşa 1610 yılında Safeviler üzerine sefere hazırlandı. Ancak Murad Paşa seferin son hazırlıklarını tamamlamaya çalışırken 90 yaşında vefat etti. Nasuh Paşa onun yerine tayin oldu. Şah Abbas güçlü bir ordu geldiğini anladığından bir savaş yapma niyetinde değildi. Bu doğrultuda barış teklifi etti. Sadrazam Nasuh Paşa da Safevilerle mücadeleye girişmemeyi tercih etti. Böylece 20 Kasım 1612’ tarihinde Osmanlı-Safevi barış antlaşması imzalandı. Nasuh Paşa Musalahası adıyla geçen antlaşma ile 1555’te tayin edilen sınırlar esas alındı; Şah Abbas her yıl taahhüt edilen ipeği göndermeyi kabul etti.
Öte yandan Padişah doğu cephesindeki yeni durumdan memnun değildi. Bununda etkisiyle Nasuh Paşa Sadrazamlıktan azledildi. Şah Abbas, Osmanlılara her yıl göndermeyi taahhüt ettiği ipeği göndermemesi, elçi olarak giden İncili Mustafa Çavuş’un alıkoyması ve Gürcistan’a asker sevk etmesi üzerine Osmanlı Safevi İlişkileri yeniden bozuldu. Sadrazam Öküz Mehmed Paşa Padişahın isteğiyle sefere çıktı. Nisan 1616’da Halep’ten büyük bir kuvvetle hareket eden Mehmed Paşa, Kars’a gelerek kaleyi tahkim etti. Ayrıca Revan ile Nihavend üzerine yürüyerek Safevi kuvvetlerini mağlup etti ve Revan’ı kuşattı. Fakat orduda muhasara toplarının olamaması nedeniyle ve Şah’ın muahede hükümlerini yerine getireceğine dair teminat vermesi üzerine orduyu Erzurum’a çekti. Böylece Revan seferi başarısızlıkla sonuçlandı. Sultan Ahmed, Mehmed Paşa’nın kabul ettiği antlaşma hükümlerini memnun olmadı. Tepkisini onu azledip yerine Halil Paşa’yı atayarak gösterdi.
1617’de Şark Seferi serdarlığına getirilen Halil Paşa harekete geçti. Kırım kuvvetlerinden de destek alan Paşa Safaviler karşısında kesin bir başarı sağlamak üzere hazırlıklar yapıp sefere çıktı. Safevilerin Serav Ovası’nda Azerbaycan Valisi Karçakay Han tarafından mağlup edilmesi ve Halil Paşa’nın da Erdebil istikametine doğru yürümesi üzerine Şah’ın elçisi barış talebiyle geldi. I. Ahmed’in vefat haberinde etkisiyle savaş devam ettirilmedi. 1618’ yılında Serav Antlaşması yapıldı. Antlaşmaya göre Kanuni Sultan Süleyman zamanındaki sınırlar esas alınacaktı.